29 Mart 2010 Pazartesi

ve Akhisar lider...








Grubun güçlü ekiplerinden Türk Telekom u deplasmanda, başarılı golcüsü Doğan Şahinin attığı iki golle 2-0 yenmeyi başaran Akhisar Belediye Spor; Güngören Belediyenin Cumartesi günü kendi sahasında Çorumsporla berabere kalıp puan kaybetmesiyle liderliğe yükseldi. Grubun ilk yarısı da bu maçlarla tamamlanırken, ilk yarıyı lider kapatan Akhisar umut saçmaya devam ediyor.

Derbiler...














Brezilya dan bir derbi;

Corinthians 4-3 Sao Paolo

İspanya dan bir derbi;

Real Madrid 3-2 Athletico Madrid

Ve ülkemizin en büyük derbisi, dünyanın da sayılı derbilerinden;

Galatasaray 0-1 Fenerbahçe

Hepsi dün gece oynandı ve çok büyük çekişmelere sahne oldu demek istiyorum ancak ülkemizde bu çekişmeyi çok fazla göremedim malesef. Maratın da dediği gibi tek elle tutulur yanı çok centilmence geçmesiydi. Ancak, Corinthians-Sao Paolo maçı izlenmeye değerdi...

28 Mart 2010 Pazar

Hayat fena halde futbola benzer...


Her ikisinin de adaleti yok.Maçtan evvel iyi oynayan kazansın demiştim,olmadı. Geçen hafta Emre bu hafta Leo Franco. Zaten taraftarın,bizden birbirinin kopyası 3 gol yemiş adamın arkasında durmayacağı açıktı.Sözümü tutmayıp maçı izlemem de ayrı bir konu. Artık rahat rahat seyredebilirim. Şampiyonluk baskısı kalkınca daha rahat ve keyifli maçlar izleyebiliriz belki. Bursa'yı yenip Fenerbahçe'yi şampiyon yaparsak tam olacak.
Lakin Daum'un iyi oynadıklarını söylemesi de bir acaip. Rijkaard hiç değilse kaybettik, beni eleştirmeniz normal, Arda değişikliği yanlıştı gibi samimi açıklamalar yaptı. Daum ise resmen aptal yerine koyuyor.
Maç üzerine söyleyecek bir şey yok. Genel itibar ile yavaş oynanan sıkıcı bir maçtı.Hele o uzun toplar ömrümü yedi desem yeridir.Maçın alkışlarla başlaması ve genel olarak centilmence geçmesi olumlu tek yanı. Alex'e atılan su şişesi centilmenliğe gölge düşürdü elbet. Keita'ya atılınca "Şu şişesi yeaa nolcak" diyenler bunun üzerine ne dediler merak da etmiyor değilim. O üç metre yanına düştü bu kafadan vurdu diyecekler tabi. Biz yine hepsini eleştirmeye devam edeceğiz.

25 Mart 2010 Perşembe

GS Mortgage


Manchester United'ın maç günü dergisinden bir reklam. Endüstriyel futbol Manchester Finance'ı kurmuş. Mortgage Kredisi alana ev hediyesi olarak forma vaadetmiş. GS Bonus'tu, 70 milyonluk krediydi derken GS de bankalarla bir promosyon diyaloguna girdi. Acaba böyle bir sponsorluk anlaşması olur mu? Neden olmasın.Ev sahibi olmak isteyene güzel bir ev hediyesi.

Messi&Maradona


"Milyonlarca yıl geçse de, değil Maradona gibi olmak, O'nun yanına bile yaklaşamam. O tüm zamanların en iyisi."


Son zamanlarda yapılan "Maradona+Ronaldo = Messi" formülüne, ilk ağızdan gelen açıklama.

24 Mart 2010 Çarşamba

Saygı Duruşu


Sanırım şu "sulu derbi" öncesiydi. Fenerbahçe şampiyonluğu garantilemiş, en rahat derbi maçlarından birini oynacaktı. O sene şampiyonluğu garantileyen Chelsea, Old Trafford'a Manchester United'lı futbolcuların alkışları arasındaçıkmıştı. Biz de O'na itafen Galatasaraylı futbolcuların bunu yapmasını dilediğimizi belirtmiştik. O zaman blog yoktu. Gün oldu devran döndü. Özhan Canaydın vefat etti.Ve bu akşamki Fenebahçe- Manisapor öncesi yaşananlar Radikal gazatesinde şöyle yazılmış:

"Vefat eden Özhan Canaydın, Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadı’nda unutulmadı. Taraftarlar, İstiklal Marşı’nın ardından Canaydın için yapılan saygı duruşu tamamlanana kadar merhumu alkışladı. Maraton tribününün üst bölümünde korkuluklara asılan 'Mekanın cennet olsun centilmen başkan' pankartı da dikkat çekti.Fenerbahçe Kulübü ayırca Canaydın’ın vefatı nedeniyle, tüm tesislerindeki Fenerbahçe bayraklarını yarıya indirdi."

Şimdi Galatasaray'a ve taraftara düşen ezeli rakibinin bu centilmenliğine karşılık vermek, onları alkışlamaktır.Bu duruma eminim ki Fenerbahçeli futbolcular da karşılık verecetir. Skor ne olursa olsun bu futboldur. Kazanmak da var kaybetmek de.Skor taraftarı ile gerçek taraftar bu maçta belli olacaktır. İyi oynayanın kazanacağı,centilmence bir derbi olması dileğiyle...

Politik Lig Şampiyonluğu

Her sene, Turkcell Süper Lig'de ki zirve yarışı bir önceki seneye göre katlanarak daha da heyecanlanıyor. Anadolu takımları diye tabir edilen, güzel yurdumun takımları artık işin sırrını çözmüş gibiler. Geçen yıllarda Sivas, sonra Kayseri derken Bursaspor ligin bitimine 8 hafta kala 5 puan farkla zirveye kurulmuş durumda. Önce ki senelerden tecrübemiz, bir şekilde bu takımların bitime yaklaştıkça ayaklarının kaydırıldığı. Bir şekilde, ne yapıp edip İstanbul'un büyükleri şampiyonluğu aralarında paylaşmaya devam ediyor. Bu senenin sonu da bakalım önce ki seneler gibi mi olacak? Yoksa Bursaspor şeytanın bacağını kırabilecek mi?

Bu "Bir şekilde, ne yapıp edip" cümlemi birazcık açayım diye düşündüm. Son dönemlerde, gerek yazılı basında, gerekse de internette ki futbol haberlerinin bir çoğunu, benim tabirim ile "Politika yaparak, masa başında lig şampiyonluğunu kazanmaya" çalışan Fenerbahçe kulübü almış durumda. Önce yazılı medyayı "masa başı haber" yaparak objektiflikten uzakta olmakla suçlayan ardından, Galatasaray maçında yaşanan üzücü olayın ardından verilen cezaya odanlanan, son olarak da TFF'na yönelik eleştirilerle gündeme gelen kulüp, abartı bir tabir ile, "kulüp rekoru" kıracak kadar bildiri ve basın toplantısı düzenledi. Bakalım, benim onların tüm bu atılımlarını sade ve sadece oynanan kötü futbola rağmen kazanılmak istenen lig şampiyonluğu için yaptıklarına inandıklarım, onları kupaya uzatabilecek mi?

Şu durumda aklıma iki durum geliyor. Birincisi, lig şampiyonu olmaları durumu, ikincisi ise olamama durumu. Olamaz iseler sorun yok, "biz demiştik, bize komplo var diye. Önlem alınmadı. Buz gibi şampiyonluğumuz yendi" açıklaması onlara yetecek hatta artacak bile. Asıl benim aklımı kurcalayan, tüm bunlar işe yarar ve 34. hafta sonunda zirvede yer alan isim Fenerbahçe olursa, takım kaptanı Alex'in ellerinde yükselecek kupaya uzaktan bakarlarken, ne kadar içlerine sinecek? Ya "zararın neresinden baksak kardayız, bu sezon iyi işler yapamadık ama kupayla kapadık", ya da "zafere giden yolda, herşey mubahtır" fikirleri şuan aklıma gelenlerden ikisi.

Tabi ben sadece lig şampiyonluğu üzerine konuştum ama birde işin kupa tarafı var. Ezeli rakiplerinin her fırsatta dilinden düşürmediği, kupa sendromları bu sene son bulabilir. Bana kalırsa, ligi boşvermek hak, kupayı kaldırmak ise zorunludur şuan onlar adına.

Peki bu haksızlık değil mi? Canlarını dişlerine takıp da, sahada basmadık çim bırakmayarak zirveye çıkanların hakkı değil mi şampiyoluklar? Gayet tabii. Benim görüşüm, bunun adına bir basın toplantısı düzenledi Mahmut Özgener bugün(dün). Federasyonun resmi sitesinde yazının tamamına yakın bir metni var. O metni okuyunca, zaten beğendiğim başkanı tekrardan takdir ettim. Gerekli kişiler ordan gerekli cevapları acilen ala.

Hazin bir şekilde Fenerbahçe'ye kupada elenen Bursaspor, bence şuana kadar yaptıkları ile gönüllerin şampiyonu olmuştur. Ama yetmiyor!. İhanetse, ihanet ; Başka bir takım taraftarı olmama rağmen, zirvede Bursa'yı görmek ne yalan söyleyeyim tırmalamıyor gözümü. Umarım "Politika yaparak, masa başında lig şampiyonluğunu kazanmaya" çalışanların elleri boş kalır bu sene...

23 Mart 2010 Salı

Başımız Sağolsun


Kötü haber dün gece 23.30 sularında düştü ajanslara. Sabahtan belliydi böyle olacağı. Taziye mesajı kısa olur. Uzatmayalım. Hani bugün bir Başkan Adayı diyor ya Peter Kenyon,Thomas Kurth,Esteve Caldaza gibi 'profesyoneller' yönetecek takımı. İşte öyle bir yönetim olsa, Galatasaray'ı temsil etmesini istediğim adam olurdu Özhan Canaydın. Centilmenliği ve Beyefendiliğiyle tüm spor camiasına örnek olmuş birisi. Toprağı bol olsun.

22 Mart 2010 Pazartesi

Akhisar kaldığı yerden...











Geçen hafta, evindeki Güngören mağlubiyetinden sonra, grubun güçlü sayılabilecek ekiplerinden İskenderun Demir Çelik deplasmanına çıkan Akhisar Bld. Spor; Mert in kaydettiği golle rakibini 1-0 yenerek, Güngörenin de evinde Etimesgut Şekersporla berabere kalmasıyla, 2 puan farkla ikincilikteki yerini koruyarak, emin adımlarına bir yenisini daha eklemiş oldu...

Ali Turan??












Devre arasında Galatasaray ile anlaştığı doğrultusunda Kayserispor da kadro dışı bırakılan Ali Turan, sözleşme maddesindeki "9 maç üstüste, maç başına alacak" ını alamadığı için, serbest kalmış.. Sezon sonunda da Galatasaraya imza atıp önümüzdeki sezon Cimbom için ter dökecekmiş.. Şimdi gelelim asıl mevzuya; bu oyuncunun ikinci devre boyunca tatil yaptığını düşünürsek; gözü her zaman ilk sıralarda olan bir kulüp için ne kadar faydalı olacaktır? Bu transfer gerçekten yapılmalı mı, ne kadar gereklidir? Ayrıca, büyük kulüplerin bu tip davranışlarıyla, bu futbolcuların kariyerleriyle oynuyor olması da çok üzücü...

21 Mart 2010 Pazar

Yeteneksizsiniz


Bu maçtan sonra böyle bir başlık atmak biraz acımasızca belki. Bilmiyorum.Aslında keyifli bir maçtı. 80 li dakikalarda 15'e 12 idi şut sayıları.Son rakamı bilmiyorum ama benim için ön plana çıkan nokta, 30 dan fazla şut olmasına rağmen maçın 1-0 bitmesi. O yüzden bir yetenek problemi olduğunu düşündüm. Bu maçlık bir şeydi sanırım. Yenilen golde Emre Güngör, Colman'ı geçeceğini düşündü de kaptırmasaydı arkadan gelen Burak Yılmaz için ne yapacaktı merak ediyorum. Ama maç içinde çok kritik müdahaleler yaptığını da söylemek lazım.
Üzücü olan Galatasaray'ın ruhsuz oynaması oldu. Dos Santos umut verici, Keita kayıptı.Galatasaray'ın hücum presi yapmaması ve pres yediğinde 'saçmalaması' en büyük zaafı sanırım. Oysa ilk 20 dakika çok iyi gidiyordu ancak bundan sonra Trabzospor top hakimiyetini ve oyunun kontrolünü ele aldı. Galatasaray ın dizilişi de nasılsa artık orta saha hep boştı.Bir de ben varım. İzlediğim maçları kazandığımızı hatırlamıyorum.Haftaya Fenerbahçe maçı var. Sanırım sezon sonuna kadar maç izlemeyeceğim.

anKARAgücü

Neden Vassel fotoğrafı? Önce onu söyleyeyim... Çünkü, dramatik olaylar yaşayan ve kara kara günler geçiren takımın, dramatikliğinin çarpıcı bir kanıtı gibi gördüğüm olayı hatırlattı bana bu fotoğraf. İşte bu yüzden...

100 yıllık tarihi geride bırakacak olmanın verdiği heyecanla başlanmıştı herşeye... Hedefler belirlenmiş, gelecek planları yapılmıştı. Ancak ligin ilk yarısında, istekleri bir türlü gerçekleşmiyor, aldıkları 3 galibiyet 5 beraberlikle de galibiyete hasret bir görünüm çiziyorlardı. 100.yıl aşkı o kadar sarmıştı ki onları, profesyonel bir takımın ligden ihracını bile bile, takımlarını güçlendirmek adına, Ankaraspor'u feda etmişlerdi. Herkesi şaşırtması bir yana, bu kararı alanın kim olduğu yönünde çıkan- başkan vs onursal başkan- haberlerle yıkılıyor ve gelişmeleri heyecanla takip ederkende Ankaraspor'a yüreğimiz buruk "Elveda!" diyorduk.

Yaptıkları Vassel transferi onların gelecek hedeflerinin zillerini sonuna kadar çalıyor ve herkesi heyecanlandırıyordu ama sonuçlarsa tüm hevesleri kursakta bırakıyor, tüm umutları yeşermeden kurutuyordu. Tüm bu olumsuzlukların 100.yıla damga vurmasını istercesine yapılan yanlışlara ise"devam" denmesi, hepimizi şaşırtmakla beraber sezon sonuna kadar yapılacakların güvencesini vererek bizi heyecanladıran tek şeyin, -yapılan skandal olaylar, transferler yada bencillikler- futbolun çok önlerinde akıllarımıza kazınması ise üzücü olmaktan öteye gidemiyordu. Darius Vassel'in bir elinde çekçek bavulu, diğer elinde Atatürk portresi ile yönetim tarafından, kaldığı otelden atılma haberini duyduk. Niye alındı, niye gönderiliyor tartışmaları yapılırken, Darius sahada formasını terletmeye devam ediyor ve bizde olan bitene, daha önce olduğu gibi anlam veremiyorduk. Derken çok da başarılı diyemeyeceğimiz bir karne ile yarı yıl tatiline gittik.

Transfer dönemine, ilk yarının başında kaldığı yerden devam ediyordu yönetim. Önce Geremi, sonra Vittek, Rothen, Sapara derken belki de gelmiş geçmiş en iyi kadroyu-her ne kadar 2 takım karması olsada- kurmuştu. Sanırım takım fotoğrafını karşısına alıp oturduğunda, Melih Gökçek, pardon Ahmet Gökçek, bulunduğu durumdan oldukça gurur duymuştur. Ne var ki, bizi alıştırdıkları hislerle biz yine karşı karşıya kalıyoruz. İkinci devrede 26. hafta maçları oynanıyor. Aktif Karne: 1 galibiyet, 6 beraberlik ve toplamda 9 puan...

Artık Daha "Güç"lü adlı yazımda bahsetmiştim. Premier Lig'de ara transfer dönemi başladığından bu yana yapılan tüm ara transferlerin sadece %8'i olumlu olmuş. Bu araştırma gözönünde olursa, evet yapılan onca yıldız olan-olmayan transferin "Aktif Karne" de katkılı olamamaları doğal diyebiliriz. Ancak bir de madalyonun öbür yüzüne bakmak lazım. Jo, her ne kadar büyüleyici olmasa bile, kaydettiği 3 gol ve gösterdiği performansı ile gelecek vaad ediyor açıkcası.-Denizli'de 61. dk.da attığı golle galibiyeti getirdi.- Örneğin, benimde kendisini beğendiğim bir oyuncu, Marek Sapara, henüz gol kaydedememiş. "Umarım gelecekte sarf ettiğim tüm bu sözler için pişman olurum" temennimi de söylemeden edemeyeceğim.

Harcanan paralar, verilen vaadler, kazanan O'nlar, kaybeden TARAFTAR.

İstemeden tezahüret gibi bir şey de yazmış gibi oldum.

Haydi bakalım Ankaragücü, yaptığın onca skandaldan sonra, transferden sonra kalan 9 haftada yeni sezon için umutlanalım. Taraftarı olmasam dahi, sıkı bir Ankaragücü takipçisinden bitirici temenni...

19 Mart 2010 Cuma

Afer.in Aldık


Geçen gün üye olduğum bir sosyal paylaşım sitesinde şöyle bir mesaj aldım:

"Afer.in, 2009 yılında "aklı başında blog" sloganı ile yayın hayatına başlayan kolektif bir blogdur. Sloganı doğrultusunda, farklı bakış açılarını bir araya getirerek kaliteli ve aklı başında içerik üretmeyi amaçlar. Kültür - sanat, spor, mizah, teknoloji , yaşam başında kategorilerinde içerik barındırır. Size bu mesajı atmamızın sebebine gelince, sitemizde her 15 günde bir güncellediğimiz "Bunlar da Güzel" sayfamızın bu donem ki 10 güzel blogundan biri de sizin blogunuzdur. Güzel yazılarınızın devamı dileğiyle..."

Her ne kadar ziyaretçilerimiz - evet analytics yalan söylemiyorsa ziyaretçilerimiz var- yorum yapmayarak bizleri sanki duvara konuşuyormuşuz gibi hissettirse de bu tip destekler bizi sevindiriyor. Kendimizi yeni sayabileceğimiz blog dünyasından övgüler almak güzel birşey. Ben ve blogda yazan diğer arkadaşlar adına teşekkürü borç biliriz.

İlk zamanlarda sadece futbol ile ilgili blogları takip ediyordum.Ama Afer.in gibi bloglar bana aslında her konuda bilgi ve keyif alabileceğim yazılar olduğunu da gösterdi. Bunun için ayrıca teşekkür ederim.

Yiyin birbirinizi...








Bugün çekilen kura ile, Şampiyonlar Ligi ve Avrupa Ligi çeyrek final eşleşmeleri belli oldu. İlginç iki maç gözüme çarptı hemen. Biri Şampiyonlar Liginde; çeyrek finalde iki takımla temsil edilecek olan Fransanın Lyon ve Bordeaux ekipleri birbiriyle eşleşirken, Avrupa Liginde ise, iki İspanyol ekip Valencia ve Atletico Madrid denk geldiler. Aynı ülke ekipleri birbirlerini yiyecekler tabiri caizse...

Diğer çeyrek final eşleşmeleri ise şöyle;

Avrupa Ligi;

Fulham-Wolfsburg
Hamburg-Standard Liege
Benfica-Liverpool

Şampiyonlar Ligi;

Bayern Münih-Manchester Utd
Arsenal-Barcelona
Inter-CSKA Moskova

18 Mart 2010 Perşembe

Anti Glazer İşçi'nin Sonu


Hepinizin bildiği gibi Manchester United mali anlamda zor günler yaşıyor.Bu konuyla ilgili detaylı bir yazı Flying Dutchman da yazıldı.Benim elimde de tezimden kalma, Mayıs 2006 tarihli International Journal of Sports Marketing & Sponsorship dergisinde çıkmış bir Manchester United Case Study si var. Bu yükselişi anlatıyor.Flying Dutchman düşüşü.

Bu yeşil-sarı atkıların hikayesini biliyorsunuzdur. Manchester United olarak evrilmeden önceki Newton Hetah takımını ifade ediyor. Bugün ise Glazer'ın gitmesini istemeyenlerin simgesi haline gelmiş (Geçmişe özlem!).Bu atkıyı kullananlardan biri de Old Trafford'da yiyecek satan görevlilerden birisi. Ve bu nedenle işine son verilmiş.Goal'de çıkan haberi şu şekilde özetleyebiliriz:

Jerry Vyse,maçtan önce stadyum dışından atkıyı satın almış ve satış esnasında giyeceğini söylediğinde arkadaşları bunu yapan bazılarının kovulduğunu,dikkat etmesi gerektiği söylemiş. Yiyecek içecek servisi sırasında taraftarların takdirini toplayan ve muhtemelen harçlığını çıkarmak için çalışan bu Antropoloji öğrencisi,supervizörü tarafından atkıyı çıkarması yönünde uyarı almış. Bunu reddedince de orayı terketmesi istenmiş.

Sanırım kapitalizmin en güzel örneklerinden biri. Taraftarlar öyle ya da böyle "müşteri" ve her zaman haklı.Ama çalışan yalnız. Ve onu yalnız yakalayınca istediği gibi zulmetme hakkını kendinde görüyor. O anayası yok ama demokrasinin beşiği dediğimiz İngiltere'de bile.

GS-FB Derbisi Saracoğlu'nda Oynansın


Malumunuz Galatasaray-Ankaragücü maçının sonunda maçı izleyenlerden birisi kapalı tribünden aşağı atıldı/düştü.Maç öncesi Anakragücü taraftarlarından çıkan döner bıçakları konusu bir anda gündemden düştü ve bu olay yüzünden Galatasaray sahasının kapatılması gerektiğine odaklanıldı. Çünkü içeride oynanacak bir sonraki maç Fenerbahçe maçıydı.

Öncelikle bu olayı tasvip etmek mümkün değil.Tıpkı döner bıçakları alınıp salıverilen Ankaragücü taraftarları gibi, bu olaya karışan kişi de emniyet tarafından yakalanıp,sorgulanıp serbest bırakılmış. İşte ben buna çok şaşıyorum,anlamıyorum ve anlamayacağım.

Saha kapatmaya gelince, bu maçı seyircisiz oynatmak yazık olur. İzmir'e filan alınsa ödül oldu derler. En iyisi Şükrü Saracoğlu'na alınsın. Şaka filan yapmıyorum. Gerçekten. Fenerbahçe seyircisi de ağırlıkta olsun hatta. Nedir yani alıp veremediğiniz.Adamın kafatası çatlamış,kolu kırılmış,hayati tehlikesi devam ediyormuş. Siz hala Galatasaray kayırılıyor derdindesiniz.

17 Mart 2010 Çarşamba

Diyarbakırspor-Antalya


Diyarbakırspor-Antalya maçı Diyarbakır'ın cezası nedeniyle İzmit İsmetpaşa stadına alındı. Kocaelispor'un durumu malum,bari bir TSL maçı izler İzmitliler diyordum ki görselini gördüğünüz durum meydana gelmiş. Okuyabiliyor musunuz bilmiyorum. "Eskiden barıştan yanaydık şimdi savaşa SAVAŞ" gib bir yazı var. Korkuyorum.

Edit:Tam yazı şu şekildeymiş: "Diyarbakır maçı Kocaeli'de. Gelin biz hazırlandık bile. Antalya'mızdan Kocaeli'mizden tam destek. İstiklal marşımız ıslıklanamaz burası Türkiye. Eskiden barıştan yanaydık; şimdi savaşa savaş. Bir papazın porno dergisinde isminin geçmesi ne kadar mantıklıysa, bizim ismimizin de burada geçmesini o kadar mantıklı görürüm."

İspanyolların dramı...

















Malesef hiç gidip görme, gezme fırsatım olmadı ama; Flamenkonun merkezi gösterilirken, Flamenkonun o buruk hüznünün de Sevilla şehirinin her yerine çökmüş olduğunun çok kolay farkedildiğini söylerler. Kısacası hüzünlü bir şehir olduğu söylenir. Fotoğraftaki dinginlik de bu yönde zaten.. İşte bu şehir, dün gece farklı bir hüzne daha boğulurken; geçen hafta -dev takım- Real Madrid in yaşadıklarını hissettiler. CSKA Moskova, gruptaki son maçında İnönü de Beşiktaş ı deviren CSKA, dün gece de Sevilla yı devirerek ilk 8 e kalmayı başardı. Böylelikle, bu turda mücadele eden, 3 İspanyol takımından iki tanesi, dramatik sonuçlarla, La Liga ya döndüler. Şimdi, Şampiyonlar Liginde tek İspanyol kaldı.. En büyük favorilerden Barcelona, geçtiğimiz sezon 6 farklı kupa alan Barcelona, bu akşam 1-1 in rövanşında Stuttgart ı ağırlayacak. Hiç zannetmiyorum ama, Stuttgart da bir sürpriz yapıp, İspanyollara Avrupa yı dar edebilir mi dersiniz? Bu arada CSKA da üstün performansıyla, bir ara Galatasaray ın da ilgilendiği söylenen Honda, Sevilla yı yıkan en büyük isim oldu.. Bilemiyorum acaba basınımız Nonda ile Honda yı mı karıştırmıştı o zamanlar?

16 Mart 2010 Salı

B&B Football and Friendship


Piyasada bir çok futbol kitabı var. Bazılarını okumuş bazılarının da adını duymuşsunuzdur eminim. Ama benim bahsedeceğim kitabı ne okumuş ne duymuşsunuzdur. B&B Friendship&Football,2002 yılında yazıldı.

Kitabı yazan ablamın eşi, yani eniştem. Futbol sevgimde önemli bir payı var. Kendisini tanıdığım dönemde ne iş yaptığını çok fazla anlayamamış, sonra sonra spor pazarlaması konusunda bir uzman olduğunu anladım. Ve kendi kariyerimi de bu yönde çizmeye karar verdim. Babamın matematik öğretmeni olmasından etkilenip matematik mühendisi olduğum gibi ailemize sonradan katılan İngiliz eniştem sayesinde spor pazarlamasına gönül verdim. İlk tanıştığımızda hangi takımı tutuyorsun dediğimde bilmezsin doğduğum yerin takımı Stockport County dedi. O zamanlar şimdinin Championship’inde altın yıllarını yaşamaktaydı takım. Günümüzde ise Coca-Cola League One da son sırada. Muhtemelen düşecek. Ama kendisine Galatasaray’lı yapma çabama tokat gibi bir cevap verdi. Eşinin doğduğu yerin takımı Kocaelispor’u tuttuğunu söyledi. Neyse konu ben değilim.

Kitabın adındaki B’lerden biri Ege takımlarının birçoğunda top koşturmuş ve şimdinin flaş takımı Bucaspor’da jübilesini yapmış Bilal Aksoy. Adrian Stores,yazar, ve Bilal Abi Kuşadasında tanışmış. Evrensel bir dil olan futbol onları kaynaştırmış. Bilal abi kendine güvenen bir futbolcu olarak Adrian’dan kendisine İngiltere’de bi kulüp bulmasını istemiş. Tatilini tamamlayıp evine dönen Adrian, Bilal Abi’ye birka takımla deneme idmanına çıkaracağını söyleyerek İngiltere’ye çağırmış. Kitabın bir bölümü bu birkaç aylık macera üzerine. Diğer B ise ablam. Onu anlatmıyım.

Kitap İngilizce. Arzu eden 3 kişiye kitabı hediye edeceğim. Edebi bir yanı olmasa da futbola dair kendi hikayesini anlatan birinin kitabı. Şimdiden iyi okumalar.

Başkanın Açlık Grevi


Kocaelispor'la ilgili mümkün olduğunca habere yer vermeye çalışıyorum. Sağolsunlar iyi bir haber kaynağı oluşturuyorlar. Bugüne kadar ki yönetimlerin aymazlığı ile borç batağına saplanan kulüp "tuğla kampanyası" ile de istediğini elde edememiş.Kulübün Bank Asya'dan düşmesi kesinleşti sanırım.Ama kapısına kilit vurulması da an meselesi. Geçen haftalarda isim hakkı 2 trilyon'a hacizden satışa çıkarıldı. Geçen sezon un sonunda Türkiye'yi doyuran şehir, kulübüne sahip çıkamadı manasında bir pankart açılmıştı tirbünlerde. Ne de olsa Kocaeli Türkiye'nin en çok vergi vere şehirlerinden birisi isi. Gebze deki sanayi bölgesi olsun, Türkiye'nin en büyük şirketi Tüpraş'a ev sahipliği yapması, Sabancı fabrikaları, İnter'în Pirellisi,Dünya kupası sponsoru Htundai'si ile tam bir sanayi şehri. Hyundai sponsor olmuştu, Tüpraş forma sponsoru idi ancak bu paralar nerelere gitti bilinmez. E tabi sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer. Başkan'da artık isyan noktasına gelmiş. Tesislerin önünde kurduğu çadırda açlık grevi yapacakmış. Kocaeli çevrelerinde konuşulan ise desteğin Körfez Belediyespor'a kayması ve artık Kocaeli'yi bu takımın temsil etmesi. Hatta isim değişikliğine bile gidilebilir.

Açlık greviyle ilgili bir başka iddia ise İzmit'in en büyük yerel gazetesi Özgür Kocaeli'den geldi.

"Açlık grevinde bulunan Kocaelispor Kulübü Başkanı Muammer Çelik, Cumartesi gecesi Buzz'da sahne alan Özcan Deniz'in konserinde görüldü. Fotoğraf çekmek isteyen muhabir arkadaşlarımızı görünce mekandan ayrıldı"

Bakalım bu iş nereye varacak.

15 Mart 2010 Pazartesi

G. Afrika nerede?


















Beckham, dün çok talihsiz bir sakatlıkla karşı karşıya geldi Chievo maçında.. Döktüğü gözyaşlarını görünce burkulmamak elde değil; yırtılan aşil tendonuna mı yoksa G. Afrika ya ancak seyirci olarak gidebileceğine mi döktü acaba bu gözyaşlarını?

12 Mart 2010 Cuma

Akhisarspor - Güngören






AKHİSARSPOR - GÜNGÖREN


Tarih: 14.03.2010 Pazar
Yer : Akhisar Şehir Stadı
Saat : 13:30

2. Lig Yükselme Grubunda müthiş bir hafta sonu olacak. Grupta henüz mağlup olmayan ikinci sıradaki Akhisarspor evinde, geçen hafta ilk mağlubiyetini tadan lider Güngören i ağırlayacak. Yükselme Grubunda haftanın maçı olacağı kesin, böylesine bir maçın da takip edilmesi gerektiğini düşndüğümden, her ne kadar medyatik bir durum olmasa da, ben buradan bildirip hatırlatmamı yapmayı, en azından Akhisar için bir borç bilirim...

10 Mart 2010 Çarşamba

Lanetli rövanşlar...















Dün gece STAR ın Şampiyonlar Ligi maçı yayınlamamasından ve maçların D-SMART ta yayınlanmasından dolayı, arkadaşlarımın evinde, saçma sapan dizilere maruz kalıp, maçların bitmesini, tabi ardından dizilerin bitmesini ve nihayetinde özet görüntülerin yayınına geçilmesini sabırsızlıkla bekledik. “Geniş Aile” yine izleniyor da, ondan sonra Starda başlayan ve tamamen bunun çakması “Cümbür Cemaat Aile” mi ne, o gerçekten çekilmezdi. Neyse ki, bir arkadaşın doğum günü olmuştu gece 12 den sonra da, onu kutladık, 1-2 duble “Chivas Regal” içtik derken, özetlere geçildi ve birer duble daha eklendi tabi :))

Öncelikle Arsenal-Porto maçını gösterdiler ve baş döndürücü oyunla Arsenal maçı 5-0 kazanırken, Portonun ikinci yarı başındaki az da olsa etkili oyununun dışında varlık gösteremediğini anlattı bize bu özet görüntüler.. Bu etkili oyunu da Nasri nin inanılmaz golü bozunca, zaten olanlar olmuş…

Ardından beklediğimiz asıl maça geçtik; Fiorentina bize göre haksız olarak Almanya da 2-1 yenildiği B.Münih ten rövanş alma çabasındaydı. Nitekim, maça da böyle başlamışlar. Özetleri izlerken, kafamda canlanan şey, Türk takımlarının arada bir de olsa, ilk maçı dışarıda oynadıkları güçlü rakiplere karşı, deplasmandan avantajlı bir skorla dönüp de, sahasında turu kazanmaya çalıştıkları maçları hatırlattı bana bu maç. Mesela, bu sezon; Fenerbahçenin Lille deplasmanından 2-1 mağlubiyetle, Galatasarayın A.Madrid deplasmanından 1-1 beraberlikle dönüp, içerde verdikleri savaşı kaybetmeleri gibi.. Ya da geçen sezon, Hamburg deplasmanından 1-1 ile dönen Cimbom un, Sami Yen de 2-0 öne geçip, sonucunda yine elenmesi gibi.. Lucescu döneminde UEFA Çeyrek Finalinde, Lazio ya Roma da 1-0 kaybeden Beşiktaşın İstanbulda yarı finali görememesi gibi.. Sonuç itibariyle, Fiorrentina 2-0 öne geçti, ancak kale ağzına yaklaştırmayan Fiorentina savunmasını aşamayacağını anlayan Bayern Münih, Van Bommel in ceza sahası dışından attığı golle, maçı uzatmaya götürecek skoru yakaladık derken, Jovetic in golü, ibreyi yine Fiorentina ya çevirdi.. Bu kez de bir dakika içinde, Robben yine ceza sahası dışından öyle bir gol attı ki…

Türk takımları ile yapmış olduğum onca kıyaslamadan sonra son bir şey eklemeden de yapamayacağım. Biz rövanş maçlarını hiç kazanamadık ki; yenilgiyle ya da beraberlikle elendik hep.. Son hatırladığım, en bariz hatırladığım daha doğrusu, Milli takımın İsviçre yi 4-2 yenip gidemediği Dünya Kupasıydı… Ama Fiorentina, kazanmayı başardı en azından, ama ben taraftarı olsam, “Yenilsek daha iyiydi” demekten de alamam kendimi, yazık oldu, çok yazık olmuş gerçekten de…

8 Mart 2010 Pazartesi

Büyük Takım: Eskişehirspor


Her ne kadar uzunca zamandır blogdan uzak kaldıysam da bu soğuk günde iş çıkışı yapılacak daha iyi bir iş bulamadığımdan kahveye eskişehirspor-gs maçını izlemeye gittim. Bazen bu blog yazma işini ciddiye alıp kendimi spor yazarı gibi hisseder oldum. Çünkü başlığı maçın 60. dakikasında falan hazırlamıştım. Tıpkı önümüzdeki maçlara bakacağız, lig uzun bir maraton, buraya puan ya da puanlar almak için gelmiştik kadar klişe olan bir futbol deyişi geldi aklıma. Eskişehirspor kötü oynadığı maçı kazanmayı bildi,büyük takımsan kötü oynasan da kazanacaksın. Hani Pascal dahil bir çok kişi diyor ya, hep Galatasaray,Fenerbahçe,Beşiktaş kaybetti diyoruz da neden Anadolu takımları kazandı demiyoruz diye. Buyrun işte; Eskişehirspor bugün kötü oynadığı maçı kazanmayı bildi! Çok çok iyi niyetli olursak defans oyuncularına pres yapıp hataya zorladı diyip bir artı çıkarabiliriz. Ama dedim ya çok çok iyi niyetli olursak. Zira ilk golde durup durueken Mehmet Topal'ın attığı saçmasapan pası Servet önündeki topa vurmaktan vazgeçip rakibine bırakmasında bir hataya zorlama var mı bilinmez.İkinci yarının başında yine Servet'in ters ayakla müdahele etmeye yeltenip zamanlama hatası yapmasına ne demek lazım o da bir muamma.
Maçın adamı şüphesiz Koray. Kendi ceza sahası üzerinde Galatasaray akınını elle kesip, devamında elle önüne aldığı topta santra yerine soyunma odasına gitmesi gerekirken bir de ikinci yarıda gol atması kaderin bir cilvesi olsa gerek. Daha sonrasında Giovani Dos Santos'un güzel oyununu haketmediği bir penaltıyla 'süslemesi' de ayrı bir renk idi. Ama en önemli pozisyon sanırım Adem Sarı'nın kendi yarı sahasından çıktığı halde ofsayt ile cezalandırılması. Her fırsatta kadınlar ofsaytı anlamaz diye gevrek gevrek gülüp şakalar yapan ben, buna ne diyeceğimi bilemiyorum. Maçın elle oynamadan kaynaklanan tek sarı kartının 90'lı dakikalarda gelmesi de yüzümü güldürmedi değil.
Oyuna gelince 60'lı dakikalarda benim için bitti zaten maç. Galatasaray'ın 'all together' hücuma çıkması ve Galatasaray'ın orta sahada bıraktığı boşlukları değerlendirip kontra atak arayan Eskişehirspor, heyecanlı ama futbol açısından boş bir oyun sergiledi. Neyse lig uzun bir maraton,önümüzdeki maçlara bakalım.

Holiganizm

Çok tereddütte kaldım bu yazıyı yazıp yazmamak için. Hatta bir kaç defa yazıp sildim ama sonunda dayanamadım ve sizinle duygularımı en sonunda paylaşmaya karar verdim.

Artık her defasında futbolumuzun, çirkin olaylar karşısında manşetlerden düştüğünü söylemekten yoruldum ve biliyorum sizde bunları okumaktan bıktınız. Peki neden hala bu konuda yazıyorsun diyebilirsiniz, ancak nerede yanlış yapılıyor bilmiyorum ama aynı yanlışlar süregelen zamanlarda hep tekrar ediyor. Belki bizim gibi futbol aşıklarının bu cümlelerini birileri okur da önlem alır umudu ile fakir karnımı doyurmak istedim bir kez daha.

Holiganizm, istesek de istemesek de futbolun içinde olan, zaman zaman olumlu, çoğu zamanda olumsuz sonuçlar doğuran bir gerçek. Bu uğurda ölen insanlar da oldu, yaralananlar da, yüreklere kor düşüren unutulmayacak anlarda... İşin ilginç tarafı, bu olaylar sadece ülkemizde değil, tüm dünyada gerçekleşmiş; belki de en saf olanları ise ülkemizde gerçekleşmiştir diyebiliriz.

Özellikle İngiltere'de ki futbol aşkı ve holganizm karışımının doruk noktalarda olduğu aşikar(Marat yorumları ile bu konuda bizi daha da bilgilendirir umarım). Bu karışım tüm dünyada o kadar ünlü ki, bu konuda çekilen filmler bile var. Örneğin, geçtiğimiz yıllarda izlediğim ve çok beğendiğim "Green Street Holigans" filminde West Ham United ile Milwall takımlarının taraftar gruplarının çekişmesi anlatılıyor. Filmin sonucu, tahmin edebileceğiniz gibi ölüm!... Bu tarz görsel ya da yazısal eserler ile holiganizmin konu edilmesi ve anlatılması sanırım çok da fazla olumlu sonuç doğurmuyor.

Takvimlerin 6 Mart 2010'u gösterdiği gün, Türk futbolu adına kara bir gün yaşandı. 2009-2010 sezonunda, ülkenin de gündeminde ki konularla daha da desteklenen olaylar sonucu sürekli futbolu alt başlıklara itilen Diyarbakırspor, kendi evinde Bursaspor ile karşılaşacaktı. Sezonun ilk maçında, Bursa'da yaşanan olaylardan sonra, her iki takımda maç öncesi olumlu mesajlarla maça gitmeyi tercih etmiş ve futbolun ön planda olmasını isteyen türden konuşmalar yapmıştı. Tüm bunlardan sonra Diyarbakır'da futbol dolu bir gün geçireceğimizi düşünürken, olanlar oldu. Holiganizm canavarı kendini yeniden gösterdi ve kaybeden malesef yine biz olduk...

Hukuk'da, mahkemeler herhangi bir davada karar vereceği zaman, geçmişte benzer davaların sonuçlarını, "örnek karar" olarak göstererek karar verirler. Umarım bizde bu olayları, mazinin tozlu sayfalarına gömer, tekrarlanması konu dahilinde olduğu zaman "örnek karar" olarak göstermek için hatırlarız. Yoksa bugün yan hakem Kemal Yılmaz'ın yakınlarının yüreğini yakan bu fotoğraf, ilerde başkalarının yüreğini yakmaya, o taşın sahadakilerin kafasına değil, yakınlarının yüreğine çarpmasına neden olmaya devam edecektir.

NOT: Bursaspor kafilesi olaylardan sonra geceyi geçirmek için gittiği otellerin hiçbirine kabul edilmemiş Diyarbakır'da. Sadece Dedeman Otel onları misafir etmeye razı olmuş. Bunun üzerine Diyarbakır taraftarları "Hain Dedeman" sloganları atarak oteli protesto etmişler.

5 Mart 2010 Cuma

Artık başlasın...

Bu hafta içi oynanan hazırlık maçlarına göz gezdirirken ve de Fransa - İspanya maçını izlerken öylesine dolduğumu farkettim ki... İspanya nın Fransa yı 2-0 mağlup etmesi, gruplardaki performastan hiç bir şeyin kaybolmadığını ve her geçen gün üzerlerine de yenisini koyduklarını gösterdi. Fransızların da ikinci yarıdaki hücum hattı bir çok can yakmaya aday göründü.. Her neyse, demem o ki, daha 3 aylık bir zamanımız var sabrımızı zorlamak adına... Şimdi her Türk erkeğinin aklından bir kere de olsa geçirdiği ütopik bir düşünceyle "Dünya Kupası her sene yapılsın" desem de yetkililer zaten beni duymayacaklar :)) Duysalar da futbolcuların benim peşime takılıp intikam almak istemeleri beni ürkütür... Milli takımımızın Honduras ı 2-0 yendiği maçta futbol adına pek birşey göremesem de, Türkiyenin değil de Hondurasın G.Afrika da olacağını bilmem gerçekten can sıkıcıydı... Bu arada Birisi Rooney i de durdurmalı artık, gol attıkça açılıyor ve G.Afrika ya bu performansla giderse Messi nin, Ronaldo nun, Torres in önüne geçmesi işten bile değil.. Capello nun İngilteresi de bu sefer çok farklı.. Bu cümleleri yazarken bile heyecanlanıyor, sanki muhabbet eder gibi daldan dala da atlıyor olduğumun farkındayım, üzgünüm... Son bir şey daha; Ronaldinho Afrika da olmalı ve yeniden Ronaldinho olmalı derken, artık sabırsızlanıyor ve sizlerle bir Brezilya fotoğrafı paylaşıyorum.. Gerçekleri de vardı ama ben blogun çizgisi nedeniyle animasyonunu tercih ettim :))


4 Mart 2010 Perşembe

Nike'ın 2010 Dünya Kupası Formaları


Nike 2010 Dünya kupası için hazırladığı formaların tamamını geri dönüşüm yoluyla elde etmiş. Bu işlem için de 13 milyon plastik şişe kullanılmış. Plastiği polyestere dönüştürmüşler ve hem teknolojik hem çevreci ürünler elde etmişler. Hatırlıyorum da sanırım 2-3 sene önceydi. Plastik şişelerin Çin'de dönüşütürülüp tekstilde kullanılması çok sakıncalı diyorlardı. Plastikteki kanserojen maddeler kıyafetlerden vücuda nüfuz edebilir diyorlardı. Yıllar geçit aradan şimdi bu işlem geri dönüşüm adına olumlu birşeymiş gibi lanse ediliyor. Ya zamanında biri Çin'e haksızlık etti ya da şimdi Nike'a kıyak geçiliyor. İki işlem arasında bir fark varsa bilemem tabi ama ben aklıma düşen kuşkuyu söyliyeyim dedim.

Pepsi 2010 Güney Afrika Reklamı

Pepsi Africa 2010 from scostar on Vimeo.

Rüya Kadro...


100. yılı olması nedeni ile devre arasında kadrosunu oldukça güçlendiren Ankaragücü, 2. devre ki ilk galibiyetini 23. haftada Ankara derbisinden çıkardı.

Özellikle, Rothen,Sapara, Vittek gibi yıldızları kadrosuna katarak, takım kadrosunda oldukça önemli adımlar atarken, futbolculuk döneminde özellikle Fenerbahçe'de ki başarıları ile kendinden bahsettiren Ümit Özat'ı da yardımcı antrenörlüğe getirerek teknik kadroda da iyileşmeye giden Ankaragücü buna rağmen bir türlü 3 puanla tanışamamıştı. Ta ki onları derbi heyecanı kavurana kadar...

Ancak derbinin belki de en ilginç yanı, Ankaragücü maçı 0-1 ile geçerken maçın tek gölünü kaydeden oyuncu, 12 Kasım 2009 tarihinde Pascal'ın yazısında bahsettiği olayda adı geçen Darius Vassel olması. Bilindiği gibi Ankara Crowne Plaza'da kalan Vassel, dedikodulara göre(her ne kadar Ahmet başkan daha sonradan yalanlasa da) yönetimin isteği ile otelden yaka paça atılmıştı.

Bu arada golün asisti, elimden geldiğince kendisini takip etmeye çalıştığım ve Slovaklar'ın gelecek vaad eden oyuncusu Marek Sapara'dan geldi. Kendisini Dünya Kupası'nda bol bol izlemeyi temenni ediyorum. 27 yaşında ki oyuncuya dikkat.

Ankaragücü'nü en son yazdığımda, ara transfelerin ne kadar heyecan verici olduğundan bahsetmiştim. Aslında bu durumu kanıtlayan yorumları da Ankaragücü'nün resmi sitesi ankaragücü.org.tr'de ki taraftar yorumlarından okuyabilirsiniz. Ancak ilk 5 hafta'da 5 puan alan Ankaragücü bekleneni bir türlü tam manası ile veremedi. İyi top oynuyorlar ancak kazanma güdüleri takım olarak daha oturmamış sanırım. Bunu da onlara aşılayabilecek en önemli isim Ümit Hoca'dır. Bakalım gelecek haftalarda Ümit Hoca bu konuda ne kadar başarılı olacak?

2 Mart 2010 Salı

Deloitte Money League 2010


İspanyollar ilk iki sıraya ağırlığını koymuşlar ancak totalde lider yine İngiliz klüpleri önde.En öne çıkan nokta bu.Geçen sene €111.3 m ile 19. olarak listeye giren Fenerbahçe bu sene ilk 20 de yok. Sonuncu Newcastle €101 m gelir elde ettiyse Fenerbahçe'nin gelirleri oldukça azalmış sanırım. Şampiyonlar ligine gidememe etkisi diyebiliriz. Öte yandan Championship'e düşen Newcastle'ın gelirleri her ne kadar €24 m civarında gerilemişse de yine de 20. olarak listeye girmiş.Şampiyonlar Ligi ve Premier Lig etkisi neredeyse aynı diyebiliriz sanırım.

Raporun tamamı Deloitte adresinde.

Hıncal'ın Galatasaray'ı beğenmesi


Dün akşam eve gitmiş, genelde yaptığım gibi Ntvspor'u açmış oturuyordum ki Kırmızı Çizgi isimli program başladı. Hıncal Uluç'u görür görmez kanalı değiştirdim. Ama bugün gazetelere bakıyorum da pozitif şeyler söylemiş Galatasaray hakkında. İnanamadım. Şok içindeyim. Ama her zaman şu yazımın da arkadasındayım; Let's Kick Hıncal Out of Football.