Bu kanıya varılması gereken en önemli örneklerden bir kaçını şöyle sıralayabiliriz. Eskiden İngiltereler'den Almanyalar'dan 5, 6 yiyen milli takımımız için sevinirdik. "Oh be bu sefer 8-9 yemedik. Bu da bir başarıdır" dediğimiz günler öyle görülemeyecek kadar tarih sayfalarına karışmış değil. Artık Dünya Kupası 3.sü, oynadığı futbolla göz dolduran ve katılamayan turnuvalarla Dünya'da ses getiren bir milli takımımız var. Başında da Hiddink gibi kaliteli bir teknik direktör.
Çok da uzak değil, kulüpler klasmanında Avrupa'da üst düzey takımlar fırtınalar estirirken Türk takımlarının gruplarda sıfır çekmeleri. Ama artık, gruplarda favori olan takımlarımız var bu arenalarda. Üst düzey liglerin takımlarına karşı favori sıfatıyla çıkıyoruz maçlara. Başarılıda oluyoruz aslında. Öyle ki çeyrek finalde elenen takımlarımıza üzülüyoruz artık. Futbolumuz bu seviyeye geldi.
Dünya'nın herhangi bir ülkesine gidip de Türk'üm dediğinizde, artık Tarkan'dan sonra, "Galatasaray", "Hakan Şükür", "Fenerbahçe" isimlerini de duymak mümkün.
Alınan kupalarla, atılan en çabuk gollerle Dünya insanın aklına kazımışız kendi isimlerimizi.
Alınan kupalarla, atılan en çabuk gollerle Dünya insanın aklına kazımışız kendi isimlerimizi.
Artık ligimizde sıradışı bir olay olduğunda, UEFA,FIFA kendi sitesinden bildiriyor bu haberleri. Kendi yorumlarını katarak. 3. Dünya ülkesi imajımızı daha da bir yıktık. İngiltere'de ki, Fransa'da ki insanlar bizi de takip ediyor.
Bu gelişimin en önemli nedenlerinden bir de Türkiye'de hala daha tam oturmasa da "Sistem" anlayışının işleyişe başlayışı. Biz futbolu şimdiki tabirle "gaza gelerek" oynuyorduk. Hala da öyle oynuyor olabiliriz belki ancak bu "gaza" gelişin yanında işin içine bir de sistemler eklenince ister istemez başarılar da peşi sıra geliyor. 2000 yılında alınan UEFA Kupası buna en güzel örnektir. Rijkaardlar'ın, Hiddinkler'in, Del Bosque'lerin, Aragonesler'in gelişi bu sistem anlayışını da artırmaktadır. Bunu görmezden gelemeyiz. Bunu yokmuş sayamayız.
Topal'lar Valencia'ya, Arda'lar Liverpool'a, Nihatlar Villareal'e gidiyor artık. Futbolumuz yavaş yavaş ithalatın yanında ihracatda yapmaya başlıyor. Ülke paramız yurtdışına gidiyorken, artık dövizlerde cebe girmeye başlıyor. Bu gelişimi farketmemek, vatan hainliği ile eşdeğer olmalıdır. 48 yaşında bu ülke takımını çalıştırmaya gelen, geldiği yerde yarattığı sistemlerle halen övülen Rijkaard'ı savunmanın devridir artık. Aragones'leri Bosque'leri gönderen zihniyete karşı. Çünkü futbolumuzun geldiği yer işte karşımızdadır. Geleceği yerlerse gıpta ile baktığımız yerlerdir.
3 yorum:
öncelikle shutter stocktan foto aşırman hoş olmamış:)bu işin şaka tarafı..çek cumhuriyeti maçını izleyince aklıma gelenler tam da yazdığın gibi..kaos futbolundan sistme futboluna geçiş..ve bu potansiyel ve yeteneğe sahip olduğumuz açık..bu mantaliteyle gidersek 2012 nin en önemli adayıyız bence..lakin çek cumhuriyeti yerine daha çok basan bir takım karşısında doğru pasları atabilmemiz lazım..bu sistemin iyice oturması için 2 sene yeterli olur diye düşünüyorum..
:))
Hiddink'in aslında ilk işleri olsa gerek diye düşünüyorum çek maçını. Seyir zevki açısından hazırlık maçı olmasına rağmen iyiydi maç. Yalnız bu sistemi milli takıma oturtmak zor. Dediğin gibi 2 sene ve belki fazlası ama 2012 de çok ses getireceğimiz kesin...
Yorum Gönder