Blogger aleminin takipçileri kendisini tanır, Ceza Sahasının Dışı adlı blogun sahibi Aslı Aker'i.
"Bir Hatunun Gözünden..." amacı ile yola çıkmış, nadir bayan futbol blog yazarlarından biri kendisi. Ben ilk blogu keşfettiğimde fazlası ile ilgimi çekmişti. Çünkü her erkeğin yaşadığı gibi bende kız arkadaşla(sevgili yahut arkadaş) maç izleyememe, futboldan bahsedememe sorunları ile karşı karşıyayım. Bu anlamda da, yazdığı her yazı ile beraber, oturup bir bayanla yahut kendi deyimleri ile bir "Bıyıksız"la, kaba bir tabir ile çatır çatır futbol sohbeti yapabilmenin vereceği hazzı hissettiriyor bize.
İsterdim ki geçiş cümlesini "O'nunla, karşılıklı kahvelerimizi yudumlarken, harika, sımsıcak bir futbol sohbeti yaptık" şeklinde yazmayı. Ancak farklı şehirlerde oluşumuz, e teknolojinin de bu kadar ilerlemiş olması sonucu kurduğumuz e-arkadaşlık, maksimum keyifte bir e-röportaja dönüştü. Aynı keyifle okumanız dileği ile...
SAMN: Malum şuan ki yegane uğraşımız Dünya Kupası. Bende bu taraftan başlayayım istedim. Kupada favori gösterdiğin takımlar başta Hollanda, ardından İspanya, Uruguay şeklinde sıralanıp gidiyor. Bunların 3'de yarı finale kaldı ve artık bir yol ayrımına gelindi. Sen hangi yolu tercih ediyorsun?
AA: Evet, turnuvanın başından beri "yüksek sempati" sebebi ile Hollanda desem de İspanya, Arjantin ve Uruguay'ın turnuva performansları şapka çıkartılacak cinsten. 4'te 3 tutturmak da bir başarı sayılabilir elbette. Şaka bir yana, Arjantin'in "hunharca" elenmesi biraz canımı yakmadı değil. Heinze, Tevez, Messi gibi çokca kıymet verdiğim futbolcuları sahada, hiç değilse bir üst turda görmek isterdim. Şimdi senin de dediğin gibi yol ayrımı. Almanya almasında kupayı kim alırsa alsın diyebilirim. Hollanda-Uruguay maçının galibi alırsa da daha bir şen olurum sanki.
SAMN: Yarı finalde Almanya,İspanya,Uruguay ve Hollanda var. Bizden kalan ise sadece Uruguay kaptanı Lugano. Senin de ona olan sevgin, blog okuyucuların tarafından aşina bir durum. Peki bizden kupaya gidenleri nasıl değerlendiriyorsun?
AA: Lugano sevgim çok fazla "ölçülebilir" bir sevgi değil. Onun tarzında ki futbolcuları farklı formalar giydiklerinde çok da güzel sözlerle anmıyorum, bu bir gerçek. Dolayısıyla rakip taraftarın ona olan sıcak yaklaşımını(!) da yadırgamıyorum. Ben olsam ben de sevmem adamı yani! Ama kendisi inandıkça göze alamayacağı hiç bir şey yok bu adamın sahada, keşke herkes onun kadar yüreğini koyabilse sahada ortaya. Elano, Neill ve Kewell'ı izlemeyi bekleyen dostlar biraz gözleri boş döndüler turnuvadan. Kewell'in çok talihsiz refleksi hakikaten beni bile üzdü yani oturduğum yerde! Bizden gidenlerin en bizdeni sanırım Gana kalecisi Kingson. Faruk mu demeliydim bilmiyorum ama turnuvada Eren, Hakan ve Mesut'tan sonra en Türk adamdı yani. Sanırım Mesut ve Faruk'u diğerlerinden ayıracağım bu noktada.
SAMN: Bir de Mesut Özil gerçeği var tabi?
AA: Mesut oyunu okuyabilen bir oyuncu. O yüzden de bana kalırsa çok kıymetli. Sahada sanki iki sonraki pasın nereye gideceğini, topun nerede duracağını biliyormuş gibi hareket ediyor, güven veriyor. Bunun dışında arzulu ve becerikli bir takım adamı. "Kaleyi gördüm, o zaman vurayım"cılardan değil, skora katkı yapacak asistleri yapmaktan çekinmiyor. Böylesi futbol zekasında isimleri izlemek her şeyden önce seyirciye de zevk veriyor tabii. Adamın takımına kattıkları da zaten ortada. Bundes Liga'dan daha fazlasını hak ettiğini düşünüyorum ben. Biraz da endişeliyim ama. Özellikle Türkiye'de üzerine gitmeye yer arayanlar çok var bu çocuğun, neden Türk Milli Takımı'nı seçmemiş falan diye... Yıpratmalarından çekiniyorum. Fakat Mesut kaya gibi. Umarım hepsinin, tüm baskıların karşısında durmayı bilip her geçen yıl elindekilerinin üzerine daha fazlasını koyacak.
SAMN: Takımların sezon hazırlıkları başladı ve kupanın sonuna doğru da yaklaştıkça yeni sezon heyecanı da sarmaya başladı bizi. Geçtiğimiz sezonun yaralarını nasıl sarar sence Fenerbahçe? Aykut ve Stock hamleleri yapıldı şu ana kadar.
AA: Geçen sezonun yaralarını saramaz bende Fenerbahçe, kendindekileri de sarıp sarmadığını göreceğiz ama şimdi ki hamleler benim beklediğim "radikal"likte değil. Radikalliğini geçtim, gerekli ve yeterli hamleler de değil. Daum, evet, bir sezon boyunca takımı doğru kullanamamış, son haftalarda sürekli 1-0'larla ve arada iyi oyunlarla takımını yarıştan koparmamış bir teknik direktör. Ve ne yazık ki günah keçisi. Çünkü böylesini seviyoruz biz. İlla ki sorumlu olacak biri kaçan şampiyonluktan. Bir de daha fenası Zico'yla birlikte ayyuka çıkan ve sonrasında da devam eden bir "teknik direktör gönderme faslı" var ki hakikaten sinirimi bozuyor, ahlaklı bulmuyorum yöntemleri. Bu kadar basına malzeme olmadan, arkadaş sen bize başarı getiremedin, al paran, bu da teşekkürün diyerek ayrılmalı yollar. Günde kırkı kere Aragones gitti mi kaldı mı, Daum açıklama yaptı kalacakmış haberi duymaktan içim çıkıyor yani. Şu an Fenerbahçe'nin sorununu da futbolcuların, kadronun yetersizliğinden çok, yönetimin yetersizliği olarak görüyorum. Aykut da bu yetersizliğin sonuçlarından biridir. Ki Aykut Kocaman benim çocukluk idollerimden biri ve bu takımında yadsınamaz değerlerinden biridir. Dilerim beni yanıltacak, sözlerimi yedirtecek şeyler yaşanır bu sezon. İnan ki şampiyonluklarda, kupalarda değilim ben. Sadece istikrarlı futbol ve aklı başında bir yönetim görmek istiyorum o kadar.
SAMN: Birde başa bela dene Güiza konusu var tabi. Halen netleşmedi kalacak mı gidecek mi. Sence Güiza Aykut Kocaman'la kendini bulur, İspanya'da kaydettiği golleri bize de izletir mi artık? Yoksa herşey için artık çok mu geç?
AA: Güiza'nın gideceği yönünde ki açıklamalar sıklaştı bugünlerde. Ama bilemeyiz tabi, her sezon gönderiyoruz bir yere de kim alıyor onu bilmiyorum! Güiza'nın sorunu ortam, sistem, taktik sorunu falan değil, kumaş sorunu ne yazık ki! Adamın kapasitesi bence bizde gösterdiği kadarı, geri kalanı şans. La Liga'da gol kralı olmuşmuş efendim. Olmuş da n'olmuş? Öncesi neymiş bu adamın, sonrası neymiş? Süper lig'de de görmedik mi öyle gol kralları, bir parlayan bir sönen? O sezonu kötü geçiren golcüler varsa ve senin de şansın yaver gidiyorsa gol kralı olursun yani, buna şaşırmamak lazım. Ha bunu söylerken Fenerbahçe'nin yaptığı işi küçümsemiyorum. Güiza bence önemli de bir transferdir, o sezon birileri onu almak isterken Fenerbahçe'ye gelmesi mühimdir. Fakat Fenerbahçe'ye verebilecekleri verdiklerinin üzerine çıkamaz şu saatten sonra.
SAMN: Geçen sezon şampiyonluğun kaçtığı maç hakkında yazdıkların gerçekten de süperdi. Ben büyük bir zevkle okumuştum ve eminim ki birçokları da benimle aynı zevki almıştır okurken. Ülkemizde de biraz içten pazarlıklı bir taraftar yoğunluğu olduğu kanısındayım. Yani takım yenince "Oley!", yenilince ise "Tü!, Kaka!" yapılıyor. Sen ne kadar katılıyorsun bu görüşe ve Aslı Aker'in taraftar profili nedir?
AA: Teşekkür ederim öncelikle, bunu duymak çok güzel. İçten pazarlıklı taraftar profili görüşüne katılıyorum, yoğunlukta böyleler belki, evet. Ama bu biraz da toplumun yapısı ile alakalı. Biz, bizi bugün mutlu eden şeyi salyalar akıtarak alkışlarız, işimize geldiği sürece. Yarın mutlu etmedi, çıkarlarımıza hizmet etmedi mi döneriz arkamızı. Ne yazık ki seviyoruz böyle çirkinlikleri de itiraf edemiyoruz bir türlü aynanın karşısına geçip. Aslı biraz bu gruptan ayrılan bir taraftar. Maçları stadyumdan izlemeyi seven, oraya gidince de çekirdek yemeyen, orada olmanın hakkını sesiyle veren taraftar. Bunu söyleyince şaşırıyorlar,ne yani, tezahürat falan mı ediyorsun diyorlar, bir de serde hatun olmak var tabi.. Elbette tezahürat yapıyorum, en azılısını da yapıyorum hatta! Çünkü benim orada olma nedenim kalabalık yapmak, görüntü yapmak değil ki. Takımıma destek olmak için oradayım ben. Oturacaksan, evdeki koltuğuma oturur izlerim maçımı mis gibi. Taraftar kulübünü sevmeli, bugün gelmiş yarın gidecek adamları değil. Yöneticiler elbette ki saygıdeğer adamlar, futbolcular da öyle. Kaliteleri ve başarılar, bazen de başarısızlıklarını göğüslemeleri ile efsane olabilirlerse ne mutlu onlara, onlar da kıymetliler listesine yazılır. Ama aslolan kulüptür. Onun yanında ne kadar durabildiğindir. Taraftar olmak, biraz da bu bilinçle hareket edebilmektir benim için.
SAMN: Her erkeğin hayalidir, kız arkadaşı ile oturup maç izleyebilmek. Ama böyle zevkle, iştahla. Bir yandan onunda gönlünü edeyim derken atılan golü kaçırmadan. Bu açıdan sizin gibi hanımefendilere çok ihtiyacımız olmakla beraber bu konuda ilginç bir anın var mı?
AA: Erkeklerin bu konuda biraz ikiyüzlü olduklarını düşünüyorum ben açıkcası. Böyle arkadaş arasında "ah keşke olsa şöyle futbol seven bir sevgilim, maça gitsek birlikte" bilmem ne diyorlar, ama gerçekten futbol seven bir kadınla karşılaştıklarında da ne yapacaklarını şaşırıp 'sen biraz geri dur bakalım'a getirebiliyorlar lafı. Benim bu konuda ki anılarım genelde sevgili değil de arkadaşlarımla ilgili oluyor. Dışarıda bir yerlerde maç izlemeye gittiğimde herhangi bir erkek arkadaşımla, ben televizyonu güzel bir açıdan gören masa ve koltuğu seçip hararetle maçı izleyince, yanımda ki arkadaşıma "ne kadar şanslısınız, bizin hanım evde rahat vermiyor" diyen garsonlara rastlayabiliyorum sık sık. Sonra "sadece arkadaşız" açıklamaları geliyor tabi.
SAMN: Son olarak da yaptığın işlerden bahsedelim. Ceza Sahasının Dışı isimli blog, Cafe Ruj Dişital Platformu, NationalTurk.com yazarlık yaptığın mecralar. Diğer bir deyişle, senin futbolunu okuyabileceğimiz mecralar. Yazılarına ne tür tepkiler geliyor?
AA: Ben uzun zamandır futbol izleyen, futbolu da seven biriyim. Yaklaşık 7 yıldan beridir de yazarım, profesyonel olarak bu işi yapıyorum. Bir gece apansız futbol yazmaya karar verdim ve o gecenin ertesinde Ceza Sahasının Dışı vardı. Kendi kendime, yakın çevremle konuştuklarımı insanlara da aktarmak istedim, öylece doğuverdi. Beklediğimden çok daha yoğun ilgiyle karşılandığını söyleyemeliyim. Üslup olarak çok beğendiklerini dile getiriyor insanlar, bende inanılmaz mutlu oluyorum elbette bu durumdan. Cafe Ruj ve NationalTurk de, benim blogumda ki yazıları okuyup yine bana oradan ulaşan çok değerli arkadaşlar sayesinde yazdığım önemli internet siteleri oldular. Futbolu izlemek, futbola dokunmak, insanlarla paylaştıkçadaha bir lezzetli olmaya başladı diyebilirim.
SAMN: Bir de MenEMen var. E-Dizi tarzında hoş bir komedya.
AA: MenEMen bir internet dizisi. Pozitiftv.com'da her Perşember yeni bölümlerini yayınladığımız mini bir sit-com. Dizinin senaryosunu ben yazıyorum. Genco Çağlar ve Murat Karakaş ise oyuncularımız. Göz açıp kapayıncaya kadar 15 bölümü devirdik sahiden. İki çağrı merkezi çalışanının komik kesitler geliyor ekrana. Oldukça olumlu tepkiler alıyor o iş de ve mutluluğum katlanıyor.
SAMN: Son günlerde de gerek sanal alemde gerekse de gerçek hayatta ses getiren bir projede görüyoruz seni: "Bıyıksızlar". Bu fikir nereden çıktı? Sen nasıl dahil oldun? Biraz bahseder misin?
AA: Bıyıksızlar bir internet oluşumu. Farklı meslek gruplarına mensup, sosyal medya da aktif, büyük kısmı da blog yazarı ancak en büyük paydaları futbol olan kadınların bir arada olduğu oluşum. biyiksizlar.com adresinde her gün güncellenen futbol yazıları yazıyoruz. Fikir, şuan gizli kalma taraftarı olan sevgili "Patron"umuzdan çıktı. Bana bu projenin gelmesi biraz zaman aldı bildiğim kadarıyla. Zira benim kendi blogumda da futbol yazdığımı bildiğinden arkadaşlar, çekinmişler acaba katılmak ister mi diye. Projeyi sevdim ve kimlerin dahil olduğunu bile sormadan tamam dedim. Şimdilik oldukça keyifli gidiyor, ilk yayına girdiğimiz gün 30.000 tekil ziyaretçi girdi siteye, basının büyük bir ilgisi var. Sanırım uzun soluklu bir oluşum olma yoluna hızla girdi Bıyıksızlar.
Sevgili Aslı Aker'e ilgisinden ötürü çok teşekkür ediyorum. Umarım bizim aldığımız keyifle sizde okumuşsunuzdur. Bundan sonra da Scarf Around My Neck olarak gerek blog yazarları gerekse de kulüplerle(gerek antrenörler gerekse de futbolcular) röportajlarımızı sürdürmeye çalışacağız. Sevgiler...