12 Eylül 2010...
30 yıl önce Türk tarihine geçen askeri darbenin, belli başlı nedeni olarak görülen kişilerini, gündem maddelerine taşıyan bir değişim için karar vermek zorunda bırakıldık bugün. Bizim seçtiğimiz vekillerimiz "birde onlara soralım(!)" deyiverince iş başa düştü.
30 yıl sonra, tıpkı tam 30 yıl önce olduğu gibi tarihi bir gün yaşadık. 30 yıl sonraki çocuklarımız, evlatlarımızın hatırlayacağı bir gün oldu bugün. Tekrarında fayda var, bugün 12 Eylül 2010.
Açıkcası bugün beni heyecanlandıran tek şey, lise yıllarımda hep eleştirilen sistemler yüzünden, hayatımda en istekli olduğum şeyi bırakmanın verdiği hüzünle izlediğim Dünya Basketbol Şampiyonası'nın final maçıydı. Bu heyecanı yaratansa hem finaldeki iki isimden birinin Türkiye oluşu hemde diğerinin ABD oluşuydu. Tekrarında fayda var, finalin ismi Türkiye - ABD.
Bayram tatilini kar sayanlardanım bende. Ramazan girince tatilin arasına, bari şu 2-3 günü değerlendireyim diyerek yazlığa topukladım. Aynı topuklamayla da seçim için geri döndüm. Neyse yollardaki o araba çölünün yarattığı kalabalık etkisi, sandıkta yoktuda o kısmı hızlı ve kazasız bir şekilde atlattık. Çıkan sonuç umarım herkes için iyi olur, güzel olur, gelecek dolu olur, hayırlı olur.
Litvanya'nın bronzu koparıp aldığı maçı izlemek keyifti açıkcası. Keyfin nedeniyse "bizden tokat yiyenin, toparlanamaması" düşüncesini destekleyen bir diğer kanıt olarak yaşanması. Sırbistan'lı oyuncular, 4.3 saniyelik bir gecikmenin ardından maçın farkına varabilmiş olsalar dahi kalan 0.5 saniye onları 3.lük kürsüsüne çıkarmaya yetmedi. Litvanyalılar ise gruptan çıkması zor denen bir takım olarak bu başardıkları ile, Türkiye'nin kanatları altında şampiyon ABD'yi gölgede bırakan takım olmayı başarırcasına kürsüde eğleniyorlardı. Hak etmişlerdi.
Sonra tabi, assolistler en son çıktı sahaya. Hatta ısınmaya bile sonradan çıktı takım, maça da biraz sonradan adapte olduğumuz gibi. "Baştan sona ABD'nin hakimiyeti" diyemesemde büyük çoğunlukla onların üstünlüğü ile geçti maç. "Bu ABD'yi yense yense Türkiye yener" sendromuna onlarda takılmış olacaklar ki fark açılsada, şımark ABD oyununu çok sonraları, bir kuple şeklinde gördük. A3 takım bile dense ABD'nin karşımızda bu tavrı takınması bile gurur okşayıcı.
Şimdi baştan buraya bir birleştirme yapalım, spor adına. 200?'li yıllarda, "20??'lı yıllarda Dünya Şampiyonası Türkiye'de olacak. Finalide Türkiye-ABD olacak" diye gencecik bir basketbolcuya söyleselerdi-ki bu ben oluyorum- buna inanmazdım. Sabah 4'lerde 5'lerde kalkıp izlediğimiz yıldızlar-ki A3 takım olmasına rağmen bu tür yıldızları(bknz. Kevin Durant) barındıran bir takımdı ABD, şampiyonada- karşısında final oynayacağız, birde bizden çekinecekler. Kısa sürede bunun oluşu ve benimde buna canlı şahit olmama sebep, bu gençler aldıkları bu "Gümüş(!) Madalya"ile geride bıraktıkları çekinceler ile başardıkları, tonlarca Altına(!) bedel. Hepsine helal-i hoş olsun..
Unutma Türkiye'm. Bugün 12 Eylül 2010.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder